29 Nisan 2008 Salı

karadeniz ?

ya şu okulu kapattıktan sonra staj başlamadan ufacık bir tatil aralığı var acaba yine bi karadenize mi kaçsak ? görmeyenler için buradan da biraz anlatayım arkadaşlar Türkiye'nin çok büyük kısmını gördüm denebilir. doğuda adıyaman, elazığ, malatya, erzurum, ağrı, kars, ardahan, artvin, antep, urfa yı gezdim. batı karadenizde giresun hariç tamamını örnek verebilirim şimdilik. (bu kadar değil ama konu karadeniz olunca istanbul bi kenarda dursun bakalım :D)

yeşilin her tonunu görebilirsiniz, zaten bir yanınızda dağlar diğer yanınızda deniz olan bu derece güzel bu derece temiz havalı bu derece az kirlenmiş, sakin, yağmurlu, terletmeyen bir havası olan bir yer çok yoktur dünyada. cennet gibi yer anlayacağınız. gittiğimiz köylerin falan tamamının adını hatırlayamıyorum ancak yola çıkmadan önce tekrar bi araştırma yapıp oralara bir kere daha gitmek gerektiğini söylemeden edemeyeceğim. özellikle belirteyim benim o yolculuğa çıkmamdaki en temel sebep sümela manastırı idi. istanbul miniaturk' te görmüştüm ilk defa sümela manastırını. dağın içine oyulmuş devasa bir bina görünce imkan veremedim öyle bir şeyin gerçekten var olabileceğine. ama size söylüyorum mükemmel bir şey zaten ilk gördüğü anda insan 'nası lan nası kazmışlar' diyor. harika bir yer. peki karadeniz bu kadarla mı çaldı benim aklımı, tabikine hayır. orada da ayasofya denen (sanırım trabzondaydı) bir kilise var. gene pek çok fresk var duvarlarında tavanlarında, tarihi eser seven insanlar için güzel bi mekan. ondan başka Atatürk evi var. gittiğim yerlerin tamamını sayamayacağım ama Ani harabelerini de gidebilen görebilene tavsiye ederim. eski ipek yolunun geçtiği şimdiki yıkık köprüyü görüyorsunuz. o kadar çok yok tarihi bina zaten olanlar da tahrip edilmiş durumda, ama ona rağmen çok güzel bir yer ve gerçekten çok büyük bir arazide. karşı tarafta ermenistan var aradan akan arpa çayı sınırı temsil ediyor. sınırdan arkadaşlarınızı aramak inanılmaz bir keyif veriyor 'bil bakalım şimdi nerdeyim nihhahhah' şeklinde telefonda kıl ediyorsunuz insanları.

doğuya gittikçe kalacak yerlerin kalitesi düşüyor ama bu bizim için bir sorun olmamıştı. hatta artvinde bir genel evin karşısındaki otelde kalmıştık. hazır yazı artvine değmişken gidenlerin eğer o mevsimse (sanırım yazın temmuz ya da ağustosta bir tarih) boğa güreşlerini izlemesini tavsiye edeyim biz kaçırdık. ayrıca yaylaları çok güzel gerçekten pırıl pırıl yerler, ama daha da ilginci var: artvinde kötü şöför olmaz diye bir laf duyduk daha ayağımız toprağına değdiği an. bunun sebebini fark etmemiz bi 5 dakkamızı aldı. artvinde trafik lambası yok arkadaşlar, ama insanlar buna o kadar çok alışmış ki doğal işleyen bir trafik düzeni var, insanlar birbirine yol veriyor güzel bi sistem yani. bununla beraber bizi mercedes sprinter (bilenler bilir yaklaşık 6-7 metre olan bir araç) kullanarak yaylaya çıkaran abiye de buradan selam ederim, keçi yolu gibi yoldan tırmandırdı kaç tonluk aracı. bir de yerini hatırlamadığım (tahminim rize ile trabzon arasında bir yer olması lazım) uzun göl diye bir yer var. sanırım yaşanacak yer diye tabir edilecek en güzel yerlerden bir tanesi, günlük hayatta alıştığınız çok az şeye ihtiyaç duyuyorsunuz (düşünün bilgisayarı sadece resimleri atmak için açtım) o kadar güzel bir havası var ki insan hiç gitmek istemiyor. sadece onunla da bitmiyor gölde sürüyle balık var yani bir balıkçı teknesi falan alıp oraya yerleşebilirsiniz bir ev yaptıracak paranız varsa. dağların arasında olduğundan rahatsız eden turist falan da çok olmuyor zaten oteller de küçük ve sayıları az. (hal öyle olunca zaten en fazla orada konaklamıştık :D) sonra da karadeniz insanı neden uzun yaşar diye soruyorlar, cevabı gayet basit: her sabah o manzarayı gören, balık avlayıp yiyen, tertemiz hava soluyan insan uzun yaşamasın da biz mi yaşayalım ? uzun göle giden olursa gerçekten sadece oturup hava solursa çok yazık olur lütfen yaylalarına gidin ve mangalı da beraberinizde götürün tadı çıksın. biz dağa bile çıkmıştık inanılmaz bi olaydı öyle ki dağda kar var altınızda yeşillik uzanıyor ve 100m ileride de göl pırıldıyor. yanınızda her zaman kalın bişiyler de bulundurun havanın ne kadar çabuk değişeceğini tahmin edemiyorsunuz.

çok yer var karadenizde gezilecek, hepsi zaten aklımda değil ama eğer amasya üzeri giderseniz, ferhat ile şirinin heykelinin yanında da bir resim çektirin derim. samsunda bandırma vapuruna uğrayın pişman olmazsınız. rize de çay fabrikasını gezin derim bir de botanik bahçesini. eğer pasaportunuz yanınızdaysa artvin sarp sınır kapısından gidin gürcistanı gezin biraz (bunu biz yapamadık). artvinden karadenizin görüntüsünün mükemmel olduğunu da söylememe gerek yok sanırım. eğer oradan güneye devam ederseniz kars kalesini görün derim. ığdır'da şehitler anıtı vardı sözde ermeni soykırımıyla ilgili onu da ziyaret ederseniz güzel bir tarih gezisinden fazlası olur sizin için, haberlerde iki dakika ile geçiştirilen şeyleri uzun uzun anlatan belgeleri görebilme imkanınız oluyor. erzurum da eski erzurum evlerini ve erzurum kongresinin yapıldığı tarihi binayı görün (ki o bina hala okul olarak hizmet vermekte!) biz dönerken bingöl üzeri geldik ancak terör olaylarının yoğunluğundan bingölü gezemedik.

canım öyle çekiyor ki şimdi oralarda olabilmeyi şu okulun stresinden bir günlük de olsa kurtulup rahatlamak için. tertemiz havayı çekip ciğerlerime yeni öğrendiğim karadeniz türkülerine çat pat eşlik ederken biramı yudumlamak istiyorum. insan hep imkansız şeyleri istiyo di mi :)

20 Nisan 2008 Pazar

The Other Boleyn Girl

Kitabın orjinal adı The Other Boleyn Girl imiş. zaten kitapta sürekli geçen "diğer boleyn kızı" kalıbından uyanmak lazımdı aslında ama farketmedi.

Filminin fragmanı youtube 'a düşmüş bile biz geriden geliyormuşuz yine. kitabını bitirdim son dönemde okuyup da beğendiğim kitaplardan biri oldu kesinlikle okumayı seven herkese tavsiye ederim. kalınlığı biraz göz korkutsa da okumaya başladıktan sonra sürükleyiciliği sizi etkisi altına alıyor, kesinlikle okuyun derim.
dünya klasiklerini çok severim de hala bir türlü anna karenina (tolstoy) yı okuyamadım benim için büyük hayal kırıklığı denebilir. kitabı da alalı yıl oldu kütüphanemde dinleniyor hala sanırım sırada onu okuyacağım imprimatur biraz daha bekleyebilir.

gidemedik :(

gidemedik şehr-i istanbula. bu defa benden kaynaklandı gibi gerçi ama bunca proje varken özellikle de dönem projesi varken riske atmak istemedim. gerçi bütün gün istanbul vardı aklımda acaba şimdi nasıldır diye havalar da ısınmaya başlamıştır artık orda tam gezilecek kıvamdadır ne çok sıcak ne soğuk ne çok nemli ne kuru... hal böyle olunca günümün büyük kısmını ( ki cidden büyük bir kısım yaklaşık 6-7 saat gibi ) Philippa Gregory'nin Boleyn Kızı adlı romanını okuyarak geçirdim.

Valla ilginç bir tesadüf sonucunda son dönemde aldığım kitapların neredeyse tamamı tam zevkime hitap edecek şekilde çıkmıştı. Adam Fawer'in Empati si özellikle çok güzeldi diyebilirim de (olasılıksız 'ı da okudum) bu kitap tam da zevkime hitap eden bir tür olmamasına rağmen, ki burada kast ettiğim şey roman türü değil böyle entrika içeren şeyleri sevmem ben osmanlı hanedanını anlatan safiye sultanı veya ramsesi bu yüzden okumamışımdır, bu kitapta feci bi çekicilik var ya (ve yine hayır kapaktaki natalie portmanla alakası yok). yani aslında önceleri biraz canım sıkıldı diyeceğim ama öyle de olmadı hem çok kalın bir kitap yani 820 sayfa falan heralde ve okumayı çok seven benim bile biraz gözümü korkuttu ama insan okumaya başlayınca feci kaptırıyor kendini. hem aşk da içeriyor kitap o yönden tam benlik diyeceğim ama yazarın kaliteli olmasının faydaları kesinlikle yadsınamaz, çünkü hisleri o kadar mükemmel tasvir etmiş ki bazen insanın vay anasını diyesi geliyor. filmi de geliyormuş sanırım mayıs ayında ama yine de kitabı filmden önce tavsiye ediyorum, Türkiye de genel bir kanı olarak filmini izledikten sonra kimse (ki ben de dahilim sanırım) kitabını okumakla uğraşmıyor. inanın bu beyhude bir tavsiye değil sadece bugün yaklaşık 500 sayfa okudum ve hala okumak istiyorum ama gözlerim acıyor.

Diğer okunabilecek kitaplar tavsiyelerim de şöyle (yazayım da tam olsun di mi :)) :

Adam Fawer-Olasılıksız
Adam Fawer-Empati
Paco Alghren-Ölümsüz
Sunay Akın-Ay Çöreği ve Deniz Yıldızı
J.R.R Tolkien - Hurin'in Çocukları

Aslında hepsi olmasa da çoğu birbirinden farklı kitlelere hitap ediyor bu bakımdan herkese tavsiye etmek çok doğru gelmiyor ama yine de kısa dönemde okuyup da tavsiye edeceğim birilerinin beğenisi kazanacağını tahmin ettiğim kitaplar bunlar. Ha bir de Imprimatur isimli bir kitap var aslında onu tavsiye etmek istiyorum ama hala okumaya fırsat bulamadım.

En çok roman türünü seviyorum kitap olarak; romanların içinde de 1600-1800 Fransa'sını anlatan kitapları. Bunlara bir kaç örnek vermek gerekirse Sefiller(Victor Hugo), Monte Kristo
Kontu (Alexander Dumas) verilebilir. Imprimatur da bunlardan bir tanesi yanlış hatırlamıyorsam yine aynı yılların Fransa'sını anlatan bir eser. Yazarları Rita Monaldi ve Francesco Sorti isminde iki kişi. alırken kitapla beraber bir de CD geliyor yanında müziklerini çok dinleyemedim ama sanırım kaliteli klasik müzik gibi. onu da tavsiye ederim
nasıl olsa Boleyn Kızı yarın biter ben de bir başka boş zamanımda Imprimatur'u okuyabilirim...

16 Nisan 2008 Çarşamba

uykusuzluktan bayılmak üzere....

ne kadar yanlış bir yazı yazdığımı bu gün çok acı bir şekilde test ettim maalesef. bu okulun işi bitmiyo arkadaşım ya ödeviydi raporuydu projesiydi derken, sabaha kadar bölümün yarısı B binasındaydı.. geriye kalan yarısı da zaten evlerinden direk temasta kalarak beraber yürüttüler işlerini. hayır bunlar bişi değil bir de çimlerin üzerinde yatan genetik mühendisi arkadaşları görünce ya da akşam yurtların önündeki büyük çimenlikte sızan insanları resmen ağlayasım geliyor. bu yorgunlukla daha microp dersine giricem de akşama kadar o raporu revise edicem de kontrol edicem de ohooooo aslında uğraşmak istemiyorum, gerçi kimse istemiyor ama elimiz kolumuz bağlı yapıcaz.
her sabah gelirken şu okuldan nefret etmek için bir sebep daha diyorum ve şimdilik veda ediyorum... Arman

12 Nisan 2008 Cumartesi

Gezi planı...

OS sınavı da bitti artık, şimdi sırada microp (EE212) var. ondan sonra uzun bir süre daha özgür gibiyiz. Şimdiden başladık planlamaya; istikametler içerisinde balıkesir'den istanbul'a izmir'den edirne'ye ilginç yerler var. tabi ki yine istanbul olma ihtimali bir hayli yüksek çünkü daha önce de yazdığım gibi geçen gidişimizde istediğimiz hiç bir yeri görememiştik. okuyanlar "olm manyakmısın o zaman ne demeye yazıyorsun ?" diyebilirler ama önce bitireyim. İstanbul'da gezmeyi planladığımız yerlerin listesi şöyle:

-topkapı sarayı
-ayasofya kilise / camisi
-sultanahmet camisi
-süleymaniye camisi
-dolmabahçe sarayı
-yıldız parkı / köşkü / sarayı
-beylerbeyi sarayı
-çırağan sarayı
-yerebatan sarnıcı
-beşiktaş deniz müzesi
-harbiye müzesi
-boğaziçi üniversitesi
-galata kulesi
-rumeli hisarı
-fatih türbesi

bunların tamamına vaktimizin yeteceğini pek düşünmemekle beraber yine de bazılarının birbirine yakın olması sanırım bize epey vakit kazandırabilir. bir de eklemeyi unutmuşum, istanbula gittiğimiz zaman araba kiralamıştık, bir araba kiralama firmasından (hemen heyecanlanmayın 1.6 TDI ford focus abicim escalade falan değil yani :), valla arabanın herhangi bir yerine hasar vermeden teslim etmeyi bir mucize eseri başardık. Bunu bu şekilde söylememin nedeni şu: istanbul trafiğinde başınıza bir iş gelmeden araba kullanabildiyseniz bence bunu CV nize eklemeniz lazım, ne manyak bir trafiktir o ya. Yine de tamamen değdi diyebilirim eğer sadece bir günlüğüne gezmeye gidecekseniz ve biraz kaybolup biraz buluruz yolu diyebilecek kadar da deliyseniz (aynı bizim gibi) o zaman araba kiralamak alternatif seçeneklerden biri haline geliyor. En azından tramvayda 20 dakika kalıp o çileyi (burada kast ettiğim çile kalabalık ve sallanan bir toplu taşım aracı olması değil, içindeki insanların bir hayli terbiyesiz ve fazla uçuk hareketlerde bulunması, aynı zamanda cüzdanınıza falan çok iyi sahip olmanız lazım bu tarz yerlerde) çektikten sonra sanırım istanbulda araba kiralamak mantıklı ama bir o kadar da delilik. 12 milyon kişilik dev bir şehir olmasa yürürüm de derdim aslında sonuçta gidiceğimiz yerlerin bir çoğu deniz kenarında ancak televizyonlardan onlarca olay izledikten sonra istanbulu ne kadar da sevsem çok fazla güvenemiyorum. şimdilik bu kadar hem daha sınavıma da çalışmadım, istanbula gidebilirsem bu defa sanırım "bir turist için istanbulda gezilecek yerler" gibi bir kitapçık yazıcam çok da iyi tanımasam da. izmir olursa da güzel olur güzel kız görmüş oluruz uzun zamandan sonra :p. balıkesir'de de ayvalık-cunda oralar gezilecek yerler imiş yaşanacak yerler imiş bir de oralara bakarız eğer yolumuz oraya düşerse.