14 Kasım 2009 Cumartesi

Söz verilen yazı.

Söz verilen yazı.

Dün gece sözünü verdiğim yazıyı yazdım efem okuyabilirsiniz. Onlar ki en iyi günlerimizi beraber yaşadığımız insanlardır; öl dese ölünür kan bağı olmayan kardeşlerdir. Dün akşam Mr. G ile sohbetimiz esnasında epey bir gülmüş olmamın akabinde kendisine konuşulanların bir bölümünü uygun bir dille anlatacağıma söz verdim. İster istemez bazı yerleri kesmek, ve biçmek zorunda kaldım, ancak yine de yazarken çok eğlendim; onun da okurken eğleneceğine eminim. Hadi sohbete:

Mavi Domates: Alo ?

Mr. G: Alo.

Mavi Domates: Naber abi ?

Mr. G: İyidir hocam, senden naber ?

Mavi Domates: İyi, iyi nolsun ya.

Mr. G:

Mavi Domates:

Mr. G: Şimdi bana yalan söyleme, direğe çıktın di mi lan ? :) Olm sana demedik mi o kadarına gerek yok diye, herşeyin bi ayarı vardır diye.

Mavi Domates: Ha işim yok direğe çıktım, olm çılgın mısın sen ya ?

Mr. G: Belediyeye dava aç. Ağlasınlar.

Mavi Domates: Gelip evi yıksınlar sonra :P

Mr. G: Ee daha başka napıyosun ?

Mavi Domates:

Mr. G: Olm senin sepetin dolmuş artık.

Mavi Domates: Ahahahhah. O nasıl oluyo öyle ?

Mr. G: Ya şimdi ağacı düşün. Meyva topluyosun sürekli. Eğer sabırla yavaş yavaş toplayıp yersen hem aç kalmazsın. Ama ağacı sulaman lazım.

Mavi Domates: Çiş yapabilirsin mesela köküne.

Mr. G: Tabi.

Mavi Domates: Eee, sonra ?

Mr. G: Ya şimdi düşün, eğer ağaca girişirsen, bi defada çok meyve toplarsın; ama ağaçın ebesine atlanır.

Mavi Domates: Tabi. Girişmiceksin ağaca. Yavaş yavaş :)

Mr. G: İşte kimisi girişiyo, kimisi de hiç beslemiyo ağacı.

Mavi Domates: Benim sepet nası doluyo peki abi ?

Mr. G: Toplamaktan.

Mavi Domates: Allasen ?

Mr. G: Tabi abi. Ama işte ağaç da önemli bi faktör burda.

Mavi Domates: Peki benim ağaç olmam gerekmiyo mu ?

Mr. G: O durumda da hiç meyven kalmadı sebil gibi dağıttın çünkü.

Mavi Domates:

Mr. G:

Mr. G: İşte sen şöyle düşünceksin hocam; kapalı çikolata kutusu.

Mavi Domates: Ahahhahhah, manyak herif. Nası yani =)

Mr. G: Ya bak işte, zamanı geldiğinde oha burasında fındık varmış diyosun.

Mavi Domates: Olm ambalajda yazmıyo mu fındıklı diye ?

Mr. G: Hayır, kapalı ambalajı falan sürpriz herşey.

Mavi Domates: İyi bakalım. Neyse abi sanırım kitlesel bir yanılma yaşayacağız. Ben dahil :-}

Mr. G: Salla onları boşver, bi de dalga mı geçiyosun benle ya, 7 yaşında insanlar (düzeltir) çocuklar var, anca onlar inanır bunlara. 14 yaşındakiler öyle mi bak bakalım…

Mavi Domates:

Mr. G: …Evet eşşek gibiydi o iğneler.

Mavi Domates: İşte geçen gün öğrendim ben de, aklıma hemen sen geldin hocam ya. Yıllar sonra çözdüm anlayacağın olayı.

Mr.G: Heheh.

Mavi Domates: Bitti di mi, bişi kalmadı yani ?

Mr.G: Ha bitti, bitti. Kalbe gidiyomuş da durdu işte ya.

To Mr. G: I humbly request a comment on this little chat.

10 Kasım 2009 Salı

En sonunda =D

En sonunda başardım. Her defasında bir yerlere vurduğum (sandalyelerin, masaların ayakları, sehpalar, kanepelerde parçalanan tırnaklar) ayaklarım bugün dayanamadı ve çatladı =) Evet evet, ayağımı çatlattım =D Niye gülüyosun manyak mısın diyebilirsiniz de, ayağım çatladı dediğim herkes maç mı yapıyordun deyince(hele bir de bunu futbolu değil oynamaktan izlemekten bile keyif almayan birine söylüyorlar); üstüne telefonda, hastanede, sağlık merkezinde de aynı şeyleri anlatınca artık insan yazarken gülmeye başlıyor. Hikayesini de anlatayım:
  • bugün 10 kasım olmasından ötürü anıtkabir'in önünden geçen servis yolu kapatılır.
  • bir adet Mavi Domates, bu yolun kapatıldığını görür, ve hayıflanır.
  • aynı Mavi Domates hayıflanadursun, okuluna ait servis yolun kapalı olduğunu görür ve beşevler istikametine döner (bu normalde izleyeceği yol değildir.)
  • Mavi Domates servisi kırmızı ışıkta yakalayacağına inancı tam olarak depar atmaya başlar.
  • İyi bir kısa mesafe koşucusu olan Mavi Domates tam servisi yakalayacakken sol ayağının iç bölümü, önceden bir elektrik direğini tutmakla görevli olan yerdeki 8-9 cm uzunluğundaki vidaya takılır.
  • Ayağının bir yerlere takılmasına, çarpmasına alışık olan er kişi okkalı bir küfür savurur; ancak daha bitmemiştir; çantasının sapı kopar.
  • İyiki de o çantanın sapı kopmuştur çünkü o kopan sapla beraber çanta Mavi Domates'i akan trafiğe düşmekten kurtarır.
  • Tabi akan trafiğin içerisinde Mavi Domates'in okuluna ait servis de vardır.
  • Okkalı küfürlere devam eden Mavi Domates son olarak ayağının ne kadar ağrıdığını ve basamadığını farkeder.
  • Ayağını çarpmaya alışık olduğundan, ayağının içinde olmaması gereken yumurta gibi bir şişlik sezer "eveeet sonunda çatlattık" diye gururla gülümser.
Hikayenin devamı da güzel aslında ama, şimdilik yeterli gibi geldi bana. Zaten ayağım ağrıyo =)

5 Kasım 2009 Perşembe

Şeker Cadı, Şeker Cadı, Şeker Cadı

Arkadaş, öyle bir anıyı dürttünüz ki gece gece, yarına sınavım olmasına rağmen işi gücü bırakıp yazı yazmaya başladım :) Evet küçükken böyle bişi vardı sonradan tabi ki "bloody mary" hikayesinden doğrudan alıntı olduğunu farkettim; ama o zamanlar çocukları oyalamak ve korkutmak için mükemmel bir kılıftı. Güya ayna karşısında üç kere şeker cadı derseniz bir cadı gelip sizi öldürmeye çalışırdı, bu hikayeyi olabildiğince gerçeklikte anlatabilen arkadaşlarımız bile vardı (o aynı arkadaşlar karşı barakalardan sesler yaratıp öğle tenefüsünde bütün okula korku salarlardı orası ayrı - yıllar sonra bir tanesi itiraf ederken bile kahkaha atıyordu - İlkokul hayatı eğlenceli geçmemiş olan yoktur tabi ki ama bizimki bir başkaydı gerçekten. Biraz da büyükşehirden uzak olduğundan üç taş, yerden yüksek, bezirganbaşı bizim en çok keyif aldığımız oyunlar olmuştu; üstelik okuldan eve evden okula yürüyerek giderdik. En mükemmeli de o yol üzerinde yaşanan küçük anılardır; serkan'ın kara saplanmasından tutun da servisin beni almayarak yarım metre karda bir saat yürümeme sebep olmasına kadar. Geçenlerde yazıyordum aslında ama yarım kaldı; Hale Bopp kuyruklu yıldızını (bir çok insan hala halley zanneder) da aynı yol üzerinde görmüştüm ilk defa; gökyüzünde şimdiye kadar gördüğüm en muhteşem şeydi desem abartı olmaz sanırım. O kadar çok kar yağardı ki karın altındaki toprağı çıkarabilmek için kardeşimle en az yarım saat kazmamız gerekirdi. (evet küçük eller ve ayaklar da yavaşlatıyor, ve o kadar kar varken neden insan toprakla oynar ki ?) sonra tabi eve gelip 2277 yi cevirip gizemi arayıp gizem bugün ödev neydi derdim =) canım arkadaşım beni hiç kırmaz kısa bir fırça attıktan sonra (arman yaz artık şunları yaa) hemen söylerdi, ben de "bu metinde geçen şu cümleyi açıklayınız" sorularına "tamam" yazıp ödevim bitti derdim =) pembe yolda bisiklet sürme maceralarımız da cabasıdır tabi ki olayın; serkanın ilk büyük boy bisikletini alıp (bisan marka bordo, ve oha ben bunu nasıl hatırlıyorum) ilk binme denemesinde düşüp kolunu bacağını kanatıp eve gitmesi gibi :D sonra serkanla beraber bu dağlarda terörist var mıdır düşünceleri, aynı zamanlarda kardeşimin de kutluyla beraber uzaylı arıyor olması =) denizin gıdıklandığında mosmor olup nefes alamaması, boğulmaya doğru gitmesi; tabiki vazgeçilmez olan inşaat gecesi :D (bu sonuncusu kesinlikle tekrar denenmemelidir, zira o günden beridir dünya kısa mesafe hız rekoru kesinlikle Usain Bolt'ta değil utkudadır. koşarak o yokuşu inen utkunun önünü kesen siyah araba filmlerden fırlamış bir kaçırma sahnesini akıllara sokmuşken; inen insanların "burda napıyorsunuz?" sorusuna "macera arıyoruz" cevabı vermem de tarihe geçmiştir (tabi bu arkadan gelen bembeyaz suratlı gizem pınar ve tuğberk in yüzlerine renk getirmeye yetmemişti.) Velhasıl kelam çok eğlenmiştik çok =) Son olarak da o günden sonra aynısının asla tat vermediği bir geceyi koyalım araya bir 10 yıl büyüme payı koyduktan sonra. Kocaman bir masalı bitirdik aslında, bir o kadar kocamanı da daha yeni başladı - ama bugünlük benden bu kadar: gidip biraz ders çalışmam lazım. Cheers =)


Ha bir de unutmadan insanları kısaca tanırsak:
Şarapçılar tabi ki hala şarapçı ;)
Bira içen arkadaş rakıyla alkol komasının sınırlarını zorluyor =)
Portakal suyu içen arkadaşın da artık süper bir top sakalı ve bonus saçları var.