5 Kasım 2009 Perşembe

Şeker Cadı, Şeker Cadı, Şeker Cadı

Arkadaş, öyle bir anıyı dürttünüz ki gece gece, yarına sınavım olmasına rağmen işi gücü bırakıp yazı yazmaya başladım :) Evet küçükken böyle bişi vardı sonradan tabi ki "bloody mary" hikayesinden doğrudan alıntı olduğunu farkettim; ama o zamanlar çocukları oyalamak ve korkutmak için mükemmel bir kılıftı. Güya ayna karşısında üç kere şeker cadı derseniz bir cadı gelip sizi öldürmeye çalışırdı, bu hikayeyi olabildiğince gerçeklikte anlatabilen arkadaşlarımız bile vardı (o aynı arkadaşlar karşı barakalardan sesler yaratıp öğle tenefüsünde bütün okula korku salarlardı orası ayrı - yıllar sonra bir tanesi itiraf ederken bile kahkaha atıyordu - İlkokul hayatı eğlenceli geçmemiş olan yoktur tabi ki ama bizimki bir başkaydı gerçekten. Biraz da büyükşehirden uzak olduğundan üç taş, yerden yüksek, bezirganbaşı bizim en çok keyif aldığımız oyunlar olmuştu; üstelik okuldan eve evden okula yürüyerek giderdik. En mükemmeli de o yol üzerinde yaşanan küçük anılardır; serkan'ın kara saplanmasından tutun da servisin beni almayarak yarım metre karda bir saat yürümeme sebep olmasına kadar. Geçenlerde yazıyordum aslında ama yarım kaldı; Hale Bopp kuyruklu yıldızını (bir çok insan hala halley zanneder) da aynı yol üzerinde görmüştüm ilk defa; gökyüzünde şimdiye kadar gördüğüm en muhteşem şeydi desem abartı olmaz sanırım. O kadar çok kar yağardı ki karın altındaki toprağı çıkarabilmek için kardeşimle en az yarım saat kazmamız gerekirdi. (evet küçük eller ve ayaklar da yavaşlatıyor, ve o kadar kar varken neden insan toprakla oynar ki ?) sonra tabi eve gelip 2277 yi cevirip gizemi arayıp gizem bugün ödev neydi derdim =) canım arkadaşım beni hiç kırmaz kısa bir fırça attıktan sonra (arman yaz artık şunları yaa) hemen söylerdi, ben de "bu metinde geçen şu cümleyi açıklayınız" sorularına "tamam" yazıp ödevim bitti derdim =) pembe yolda bisiklet sürme maceralarımız da cabasıdır tabi ki olayın; serkanın ilk büyük boy bisikletini alıp (bisan marka bordo, ve oha ben bunu nasıl hatırlıyorum) ilk binme denemesinde düşüp kolunu bacağını kanatıp eve gitmesi gibi :D sonra serkanla beraber bu dağlarda terörist var mıdır düşünceleri, aynı zamanlarda kardeşimin de kutluyla beraber uzaylı arıyor olması =) denizin gıdıklandığında mosmor olup nefes alamaması, boğulmaya doğru gitmesi; tabiki vazgeçilmez olan inşaat gecesi :D (bu sonuncusu kesinlikle tekrar denenmemelidir, zira o günden beridir dünya kısa mesafe hız rekoru kesinlikle Usain Bolt'ta değil utkudadır. koşarak o yokuşu inen utkunun önünü kesen siyah araba filmlerden fırlamış bir kaçırma sahnesini akıllara sokmuşken; inen insanların "burda napıyorsunuz?" sorusuna "macera arıyoruz" cevabı vermem de tarihe geçmiştir (tabi bu arkadan gelen bembeyaz suratlı gizem pınar ve tuğberk in yüzlerine renk getirmeye yetmemişti.) Velhasıl kelam çok eğlenmiştik çok =) Son olarak da o günden sonra aynısının asla tat vermediği bir geceyi koyalım araya bir 10 yıl büyüme payı koyduktan sonra. Kocaman bir masalı bitirdik aslında, bir o kadar kocamanı da daha yeni başladı - ama bugünlük benden bu kadar: gidip biraz ders çalışmam lazım. Cheers =)


Ha bir de unutmadan insanları kısaca tanırsak:
Şarapçılar tabi ki hala şarapçı ;)
Bira içen arkadaş rakıyla alkol komasının sınırlarını zorluyor =)
Portakal suyu içen arkadaşın da artık süper bir top sakalı ve bonus saçları var.


Hiç yorum yok: