23 Aralık 2009 Çarşamba

Toruk Macto

------------Spoiler Alert------------

Bütün hayatım boyunca bir kaç film haricinde vizyondayken tekrar tekrar gittiğim film olmamıştır. 'Eternal Sunshine of the Spotless Mind' mesela, 'Titanic', 'Cumhuriyet' bunların her birine 2 veya daha fazla defa gittim. Soundtrack hastası bir insan olarak Hans Zimmer, James Horner, John Williams (hadi Klaus Badelt de POTC ile) en beğendiğim isimlerdir. Şimdi en basitçe açıklamak gerekirse James Horner ve James Cameron'un bir araya geldiği film Titanic, hala dünya gişelerinde hasılat rekorunu elinde bulundurmaktadır (1 milyar doların üzerinde) ve eminim çoğunuz hatırlayacaksınız ki Titanic 11 oskar heykelciği ile dünya rekorunu "Ben Hur" ve "LOTR Return of the King" ile paylaşıyor. Hal böyle olunca insanın Avatar filminden beklentisi hayli yüksek oluyor ki zaten 9 oscar nomination alabileceği söylendi sadece şimdilik. Üstüne yetmezmiş gibi bir de Cameron efsanesinin kendi kameralarını tasarladığı, filmin grafiklerinin render edilmesi için data çiftliklerinin kurulduğu, ve elde edilen rendering sırasında 1 PB (=~ 1000000 GB) dataya ulaşıldığı iddiaları geçince merakımız iyice yükselmişti. Gelelim filme...

Eğer birazcık sinemaya saygınız varsa, bu filme gidin. 3D gidin, arkada çalan müziğin size arada sırada nasıl da Titanic'i anımsattığını dinleyin, James Horner'a saygı duyun. Filmleri bütün olarak değerlendirmek gerek diye düşünüyorum, müziğinden senaryosuna, oyunculuklardan efektlere; gerçekten falso aradım ve bulamadım. Sinemada özlediğim tarzda bir şey izlemek çok güzeldi gerçekten, bundan önce Tim Burton keyiflendiriyordu günümüzü (9'u da izleyin! ve alice in wonderland geliyo mesela) ama bu tarzda, hem görsel şölen hem senaryo keyfi, hem de işitsel şölen sanırım LOTR'den beri yoktu ortalıkta. Her ne kadar Peter Jackson'ı bende sıkı LOTR fanları gibi çok eleştirsem de (hikayeye sadık kalmadığı çok fazla yer vardı) bize gerçek anlamda keyifli bir film izletmişti. Öte yandan James Cameron'un bütün dünyayı gerçekten tasarladığı söyleniyor, yani filmde Pandora diye geçen gezegenin büyük bir bölümünü ciddi ciddi oturup hazırlamış. Ha belki bunu bilmiyosunuzdur diye de ekleyim Titanic filminde Jack'in Rose'a ait portreyi çizdiği sahnede çizen kişi de James Cameron imiş.
Gelelim spoilerlere. Toruk Macto gibi bir şeyi düşünen arkadaşı tebrik ediyorum, kesinlikle mükemmel bir fikir olmuş. Sorun şurda ki tahmin edilebiliyor. Filmin başından itibaren Toruk ve o kaplanımsı yaratığa birilerinin Saheylu yapcağı belliydi. Mesela Grace Tree of Souls'un yamacında yatarken, bir bedenden diğerine aktarılabildiğini öğrendik; ki onu da Jake'de deneyecekleri çok aşikardı. Na'vi leri çok sevdim, aslında yaşanacak şekilde yaşıyor elemanlar, etrafındaki hiç bir şeyi yok etmeden, bütün bir beraberlik içinde. Albayın ölmesi çok uzadı, anladık sonuna kadar savaşan bir tip, ama yine de o kadar uzatmak anlamsızdı. (o kadar seviyoruz dedik James Cameron'u şimdi biraz eleştirelim di mi? =D) Ha mesela Jake'in dua ettiği sahne çok güzeldi, "probably I'm just talking to a tree" diye başlayan ve "bizim dünyamızda hiç yeşillik kalmadı, hepsini hallettik" diye devam eden. Sonra mesela ilk İkran'ı seçme sahnesi de süper hazırlanmış. İkranların seçim şeklini de çok beğendim, eğer seni öldürmeye çalışıyorsa seni istiyo demektir gibi bişi olmuş :D Ben gece seansında da gittim, gündüz seansında da gittim, mümkünse gece gidin, ordan çıktıktan sonra her yer sessiz oluyo, ya şurda bi İkran olsa da saheylu yapsam diyosunuz :P Geyik olarak "iyi bari uyum sorunu yaşamadı birinden diğerine geçerken", "o ne la USB gibi", "ya o port kapalıysa" gibi saçma sapan şeyler de yapabilirsiniz ama yapmayın! Iknimaya dağları'nı Peter Pan's neverland gibi hazırlamışlar, o müzikle beraber orayı görünce gerçekten insanın gözleri doluyor :)

James Cameron film yapmakla da yetinmemiş, pandora gezegenini anlatan birkaç tane kitap hazırlamış bunları amazon.com da avatar diye aratarak mümkün. Düşünsenize sinemaya durmadan böyle filmler geldiğini :)

Unutmadan:

I see you.

------------Spoiler Alert Bitti :)------------

Bu uzun bir zaman dilimi içerisinde buraya yazabileceğim son yazı olucak. (belki 3-4 ay gibi) Elimde o kadar çok yarım yazı birikti ki onları tamamlamadan buraya tekrar yazmak istemiyorum; 2010 bu yazıyı okuyan herkese oyuncaklar kadar güzel günler getirsin diyorum (evet hala seviyorum oyuncakları alla alla)ve uzunca bir süreliğine hoşçakalın diyorum. :P


7 Aralık 2009 Pazartesi

Kelebekleri İtmeyin!

Buna söyleyecek hiç bir sözüm, yorumum, hiçbir şeyim yok. I rest my case diyorum sadece.

Kelebekleri İtmeyin...

Adam fısıldadı: "Tanrım konuş benimle."
Ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.
Ama adam duymadı.
Sonra adam bağırdı:
"Tanrım, konuş benimle."
Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı.
Ama adam dinlemedi onu.
Adam etrafına bakındı ve,
"Tanrım seni görmeme izin ver!" dedi.
Ve bir yıldız parladı gökyüzünde.
Ama adam farkına varmadı.
Ve yüksek sesle haykırdı:
"Tanrım bana bir mucize göster."
Ve bir bebek doğdu bir yerlerde.
Ama adam bunu bilemedi.
Sonra çaresizlik içinde sızlandı:
"Dokun bana Tanrım ve burada olduğunu anlamamı sağla, ne olur!"
Bir kelebek kondu adamın omzuna.
Ve adam kelebeği, elinin tersiyle uzaklaştırdı...

Bütün dünya dergisi

3 Aralık 2009 Perşembe

Deşifre - Optimizasyon - Tahmin - Rüya Tabirleri

Şimdi önce heyecanlanma. Hikayeye çevirdim her şeyi, güzel güzel okuyabileceksin bak ne güzel. Üstelik başlıktaki her şeyi nasıl sığdırdık bir telefon konuşmasına :) Aslında önce çok harika bir hikaye çıktı; ama takıldım bir yerinde ben de buna çevirdim. Hadi bakalım...

------------------------------
"Söyle" dedi Jasper. "Kararsızım, ve çok yoruldum artık bu kovalamacadan...Üstelik gökten üzerime saçmalık yağıyor, hiçbir şeye anlam veremeyen bir hale geldim". David ilk defa bu kadar tuhaf görüyordu onu belki de; teoride kardeşti onlar, doğumlarına yardımcı olan kişi aynıydı. "İnsan hayatında vazgeçilmezlerin sayısı arttıkça yoruluyorum David, eğer her şeyi bir kenara bırakabilsem seçeneklerim çok daha az olacaktı".

"Optimizasyon" dedi David hiç istifini bozmadan. Yaptığı işi seviyordu; üstelik zekiydi de; laplace'ın şeytanı olmak kolay değildi. "Bu sorunun cevabı çok basit, optimizasyon" dedi. "Tabi ki herkesi her şeyi bırakmayacaksın; ama nelerin vazgeçilmez olduğuna daha dikkat etmen lazım belki de" dedi. "İnsan bir karar verdikten sonra, onu başka bir seçeneğe yönlendirmek kulağa hakaret gibi geliyor Jasper biliyorum; ama bazen en iyisini göremiyoruz". Jasper telefonun diğer ucunda gülümsüyordu; açıklama çok hoşuna gitmişti ama geceye damgasını vuracak sohbetin gerçekleşmesine yirmi dakika daha vardı.

Her ne kadar ikisi de kişilerle ve olaylarla ilgili yaptıkları tahminlerde veya öngörülerde nadiren yanılmış olsa da ikisi de neyin nereye gideceğini bilmiyorlardı. Bu günün insanlarının "altıncı his" diye yorumladığı his, ikisinde de bolca vardı; öyle ki tahmin edilmesi gerçekten güç şeyleri belki sallamayla :) belki de gerçekten görerek; yaşanmadan önce, konuşulmadan önce, duyulmadan önce hissedebilmişlerdi. Ancak bu defa durum farklıydı, ikisinin de daha önce yanıldığı; üstelik Jasper'ın belki de hayatında ilk ve tek defa yanılmış olmayı istediği bir konu vardı. Bir kişi nasıl yanılmayı isteyebilirdi ki ? Elbette bu iki kaçık da kaçınılmaz şeylerin olduğunu kabullenmişti çok önceden; ancak asla tahmin etmeyi bırakmamışlardı, ve hep doğru tahminleri gösteriyordu ibre. İkisi kafa kafaya verse, biraz daha yardımla lotodan tamı tamına 3 milyon dolar :) kazanıp faiziyle yaşarlardı. Hem tahminler ne gibi bir zarar verebilirdi ki, sadece gördüklerini söylüyolardı, akıllarına o an gelen şey doğru oluyordu çünkü genelde. İkisinin de yanıldığı çok çok nadir vakalar da olmuştu evet; ama sadece gülmüşlerdi o nadir vakalara. Sonuçta bir hayat dolusu tahminden üç beş tanesi yanlış çıkmış olsundu - bir zararını görmemişlerdi.

Yirmi dakika sonra Jasper biraz tereddütle David'e belki de hayatında karşılaşmış olabileceği en büyük saçmalığı anlatıyordu. Üstelik bu kaçıncıydı; her defasında başka bir gün merhaba diyordu, en azından bu saate kadar kendine merhaba diyen şeyler artık başka insanların düşlerine girerek atlıyorlardı Jasper'ın önüne. Son iki ay içerisinde üçüncüydü bu; evet üçüncü farklı kişiydi benzer rüyaları gören...Korkutuyordu bir diğer taraftan; çünkü hep aynı şeyi gösteren rüyalardı bunlar. Farklı insanların ağzından duyuyordu aynı tuhaf şeyi; her defasında tüylerini ürperterek dinliyordu uyku masallarını onların.

"Sen yanlış düşünüyorsun Jasper" dedi David. Jasper'ın uzunca bir zamandır duymak istediği şeydi bu; Laplace'ın şeytanı ona hatalı olduğunu, yanlış yorumladığını söylüyordu. Tam bir şey söyleyerek sözünü kesecekken David devam etti: "Sanırım beni yanlış anladın. Bırak açıklayım: sen artık kontrol edemeyeceğin şeylerin sınırında geziyorsun. Düşün ki her şeyi doğru gördüler, ve doğru yorumladın. O zaman derdin ne senin ? Kör müsün be adam ?".

Hayal kırıklığı. David ona yanlış olduğunu değil, sadece eğer her şeye bu kadar inanıyorsa gereksiz yere kendini yorduğunu gösteriyordu. David devam etti: "A tabi ki doğru çıkmaması şansını da düşünmemiz gerekiyor; ancak bugün şanslı günün, sana o durumda da tamamen boşuna düşüncelerini bunlara verdiğini ispatlayacağım." Jasper her zamanki gibi gülümseyerek dinliyordu. "Bu düşüncelerinin yanlış olduğunu düşünürsen; zaten doğru olmadığını kabul etmiş olacaksın. Aslında her ne kadar sürüklenmek istemesen bile bununla yüzleşmek seni (vura vura) düzeltecek ve en sonunda bunların yanlış olabilme ihtimalini tahmin ederek - veya şu an için tahmin ettiğini sanarak- bundan tamamen kurtulacaksın. Üstelik senin kontrolün dışında gelişen şeylerin neler getirebileceğini asla bilemeyeceğin için en iyi şansını bu olarak görüyorum." Jasper kıkırdadı; açıklama tamamen bilimsel olmakla beraber sadece bir olasılığı içermiyordu. "Peki ya..." diyerek başladı Jasper. Sorunun yanıtı neredeyse tamamlanmadan geldi ve her zamanki gibi basitti: "işte onu bilemezsin!"

"Peki sen ne düşünüyorsun" diye sordu Jasper. "Senin fikrin ne ?"
Laplace'ın şeytanı birkaç kez derin nefes alıp verdikten sonra şöyle dedi: "Senin hakkında tahmin yapmayı sevmediğimi biliyorsun. O yüzden bu defalık bilmiyorum diyorum".

Telefonu kapatmadan önceki son 5 dakikada David ekledi: "bunu yazmanı istiyorum. Güzel bir anı olucak. Üstelik bugün epey başlık değiştirdik; ancak beni deşifre etme"
Jasper zevkle cevapladı: "kesinlikle seni deşifre etmem lazım; yoksa insanlar kim olduğunu bilmek isteyecekler".
"Hayır" dedi David. Hala sakin konuşuyordu aslında, ancak açık adresinin verilmesi fikri onu heyecanlandırmıştı.
"Merak etme, ben bir kılıf bulurum" dedi Jasper.

------------------------------------------

Special thanks to: improbable, Adam Fawer, David Caine, Jasper Caine.

Unutmadan: çok zor oldu yazması, her söylenen şeyden bir ima çıkmasın diye çok uğraştım; ama yine de tülü çekemediğimiz yerler oldu sanırım. Keyifliydi ama bu telefon sohbetlerini aktarma olayındaki rumuz kullanılma sıklığından yoruldum. Yarın bigün çıldırıp orda burda benim adım Mavi Domates diye gezmek istemiyorum =) Ve bu arada David hala Jasper'a bir tahmin borçlu!