27 Ağustos 2009 Perşembe

Çocukluk Hayali Dediğin Böyle Olur =)

StarWars The Phantom of Menace filmini izlediğimden beridir hayalimdir ışın kılıcı sahibi olmak. İşin doğrusu "Ryan vs Dorkman" isimli videoyu ve ikincisini izlediğimden beridir de uğraşmak istemiştim böyle bir şeylerle. En sonunda uygun zamanı bulunca bir deneme yapayım dedim ve yaklaşık 30 saniyelik bir video çektikten sonra bunun 10 dakikalık sürümünün nasıl azap verici derecede uğraştırabileceği ama ne kadar da keyifli olduğu hakkında artık bir fikre sahibim. Paylaşmak için en uygun yerlerden bir tanesi burası ancak yakın zaman içerisinde (bu işi daha iyi yapabilmeye başladığım zaman) yıllardır kardeşimle olan "jedi" yeteneklerimizi sergileyebileceğimiz bir video çekmeyi düşünüyorum, yaklaşık 3-4 dakikalık. Şimdilik sadece bu 30 saniyelik test videosuna bir göz atın diyorum, nasıl yapıldığını öğrendim nasıl olsa (nihahhahah). Sevgili Kutlu ile de bir video çekmek artık farz oldu diyorum. Ha bu arada bunu bilmeyenler için de yazmış olayım, bu ışın kılıcı videolarını yarışmalara göndererek hem özel efekt hem de koreografi alanlarında yarıştırabiliyorsunuz. Bu sadece test videosu, ama şimdiki hedef o yarışmalardan birine katılabilecek kadar iyi bir video yapmak. Sesler biraz kayıyor olabilir ama o kadar olsun, 20 dakikada bu kadar oluyor :)


16 Ağustos 2009 Pazar

Gofretlerin Erimediği Yer

There and back again :P Bu kadar küçük bir yer ile ilgili anlatılabilecek bu kadar çok şey çıkması bile çok enteresan aslında. Evet, soğuk (bakkal amcanın söylediği kadarıyla eski soğuklar kalmamış şimdilerde sadece -30 falan oluyomuş). Bir o kadar da sıcak (o kadar ki sıfır uzunlukta olan saçlarım beni deli gibi güneş ışığından koruyamadığı için merhemlerle beraber uyudum 4 gün :) Sen git deniz kenarında o kadar yer varken yanma istanbulun sıcağında bişi olmasın, sonra git kızar hem de karsta ! Bu arada yazının başlığı tamamen doğru gofretler karsta erimiyo (sevgili kuzenime selam ederim :P ), çok güzel bişi yazın ortasında aldığınız gofreti güneşe bırakmanıza rağmen havanın muntazam seyrinden dolayı erimiyo :) özellikle de yağmurlarını sevdim karsın, hava çok açık gibi görünürken birden bire yağmur yağabiliyo. nüfusu 77000-80000 arasında yaklaşık 40 civarında tarihi rus binası var, ve çok güzel görünüyorlar, şehirde çarpık kentleşme yok; asfalt yok yerler hep arnavut kaldırımı dedikleri düzgün dizilmiş taşlarla kaplı. "Ağustosta karstayım" şeklinde vermiş olduğum beyanatı da yerine getirebilmenin memnuniyeti ile bugün döndüm ankaraya. Oranın temiz havasından sonra, ankaranın havası bayat geldi gerçekten. İnsanları çok sıcakkanlı; zaten kars etnik olarak çok yönlü bir şehir; ermeni-rus-türk-gürcü vsvs karışık yaşıyorlar, gerçi benim kulağıma pek de Türkçe'den farklı bir dil çalındı diyemem. Bir ucundan diğer ucuna yürüyerek gidebiliyorsunuz !!! Yani ankaranın keçiören semti kars kadardır desek doğru olur sanırım. Biz kaldığımız yerden kaleye kadar yürüdük mesela, kalenin girişindeki yokuşu tırmanmadan önce havariler kilisesi var, tabi ki camiye çevrilmiş; kale de çok güzel inşa edilmiş bütün karsı görüyor, insanın derebeyi olası geliyor gerçekten :)

Gidebilecekler için (gitmişler için de tabiki) aygır gölü gerçekten görmeye değer. Oradayken efsanelerini de dinlemek çok keyifliydi; suyun dibi olmadığını (30m civarındaymış) ve derinlerde insanı tek seferde yutabilecek kadar büyük balıklar yaşadığını söylüyorlardı (yok artık lebron james) ama gölün çok sakin ve dinlendirici bir etkisi var gerçekten. Zaten o etki yüzünden (bir de elimle balık yakalamış olmam var tabi) kafamın yandığını hissedemedim ya =) Diğer bütün makine değmemiş şehirler gibi çok sakin bir ortamı var Kars'ın, trafik yok; nüfusun büyük bölümü geçimini hayvancılık ile sağlıyor. Aynı zamanda kışın da Sarıkamış kayak tesislerine ev sahipliği yapan bir kent burası, yani kayak da bir geçim kaynağı sayılabilir.

Hazır kayak demişken, oradaki arkadaşlar o kadar sıcakkanlı ve yardımsever, konuksever davrandılar ki; buradan isimlerini vermesemde Mr. facia ve Mr. adrenalin diyelim şimdilik; kışın da sarıkamış'a giderek rüzgar sörfü yapabilen kişilerin snowboarda olan sözde yatkınlığını(says Mr. adrenalin) teste tabi tutucam diyebilirim. (bir aksilik olmadığı sürece bunu da verilmiş sözler listesine yazabiliriz sevgili teyzeciim ve enişteciiim :P)

Gelgelelim iki tane eksi noktaya kars ile ilgili. Birincisi (bundan çok emin olmamakla beraber) yetkin bir sağlık hizmeti veren kuruluş yok. Tabi ki en iyisi üniversite (Kafkas) ancak onun haricinde insanların acil bir durumda koşup sağlığını ve dolayısı ile kendisini emanet edebileceği herhangi bir yer yok. İkincisi de sinema yok =D Bir tane olarak gözüken sinema şu anda kapatılmış durumda ve hizmet vermiyor. Aklıma gelmişken Kars'ta sadece bir tane cadde var =D "The Cadde" :P Evet doğru okudunuz, sadece bir tane, her ne kadar baya uzun olsa da bir tane var işte :) Ben Kars'ı gayet yaşanabilir bir yer olarak buldum, hem de medeniyet ve beşeriyetin göbeği istanbuldan ve ankaradan sonra görmeme rağmen. Çok tatlı bir yer; üstelik insan hayatında kaç kere 1.5-2 m kar yağdığını görebilir ki :)

Bir terslik olmazsa pek sayın kuzen atom karınca'ya burdan ayaklarına iki tane snowboard bağla diyorum, aralık-ocak civarında bir zamanda yine ordayız diyorum, limon'u çok çok öpüyorum, Mr. adrenalin ve Mr. (kitlesel) facia abilere de umarım balık tuttuğunuzdan daha iyi kayak yapabiliyorsunuzdur diyorum. (elimle tuttum olm heheheh)

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Midyelerle doyan martılara ve kedilere :)

Midyelerle doyan martılara ve kedilere, bir de o güzelim sahilin muhteşem bulutsuz gece manzarasına.. Bana borcunu ödedin istanbul, kal sağlıcakla...

Bir Deniz Kabuğu'nun Hikayesi

Sabahleyin gördüm onu ilk
Bu bir midye mi,
Yoksa istiridye mi ?
Bir deniz kabuğuyum ben, dedi
Anlatayım hikayemi...

Dün ıstakozla laflıyorduk
Pek severim kendisini
Duydun mu dedi
Bu gece ne rüzgar uğultusu
Ne de bulut pırıltısı varmış

Karanlık bastırınca yüzdüm tabii
Şöyle güzel, manzaralı bir yere
Işığı hemen buldu gözlerimi fakat
Benim yerim denizin dibi
Onunkisi bulutların tepesi

Çok özlemişim kendisini
Işıl ışıl hanımefendi
Böyle anlatınca sevgisini
Şaşırdım duyunca ben
Midyeler de aşık olabilir mi ?

Bir deniz kabuğuyum ben, dedi
Daha bitirmedim hikayemi
Çok konuştuk hanımefendiyle
Batırdık ayı, güneş beliriverdi
Kutup yıldızı sevmez güneşi

Saklandı hemen, dedi
Yüzemedim de geri
Deniz de çekilince tabii
Bir baktım ki
Her yanımda terlik izleri...

Martı çığlıkları sardı her yanı
Dedim ki kabul et bu son duamı
Madem öleceğim biri duysun sesimi ancak
Bu kişi kutup yıldızına aşkımı anlatacak
Sonra da sen çıkageldin delikanlı
Koca sahilde bir sensin çıplak ayaklı

Atayım seni gerisin geri denize
İstemem dedi, son kez geldim onla göz göze

Peki söyle bana dedim
Ne yapayım senin için ?
Önce bana midye demeyeceksin !
Bir deniz kabuğuyum ben, dedi
Sen al beni.

Can vermeyim bir martının gagasında
Celladım olmasın sevimli bir kedi
Verdikten sonra son nefesimi
Sen al beni
Belki anlatırsın hikayemi...
Arman Hilmioğlu

Sağanak yağmurdan keyif alan herkese :)


Tanrı’nın Gözyaşları


Uyanış.


Uyandım, sabah olmuş olması gerekiyordu

Karanlıktı hava, ilk başta soğuk gibi geliyordu

Penceremi araladım yavaşça, bir şimşek selamladı beni

Işığı ve çiseleyen damlalar kamaştırdı gözlerimi


İki katlıydı evimiz, aşağı kata koşardım ben

Kapıyı açıp toprağı koklardım hemen…

Güneş doğmamıştı, herkes hala uyuyordu

Yağmur gökyüzünü yavaşça griye boyuyordu


Uyandım bir ilkbahar sabahında seher vakti

Sıvıştım evden uyandırmadan kimseleri

Ne bilsinler sabahın köründe uyanıvereceğimi

Binaların çatısından yağmuru dinleyeceğimi


Yağmur.


Sıcacıktı, ama çıplaktı ayaklarım

Yoktu patiklerim veya çoraplarım

Kısaydı saçlarım, ama alışıktılar yağmura

Her yağdığında altındaydım nasıl olsa


Yavaşça; adım adım, şıpırtıları dinleyerek

Kafama çarpan her damlanın hakkını vererek

Ama asla korkmadan, ve hep şemsiyesiz

Yürürdüm yağmur altında sessiz sessiz


Yağmur, bir ilkbahar sabahında seher vakti

Hissettim damlalarını, dinledim sesini

Daha da ıslandım onları düşünürken ben

Yağarken seni hissedemeyenleri


Toprak.


Ezeli dostum toprak, işte yine ben geldim

Üşüyor ayaklarım artık ama önemsemeyeceğim

Yumuşacık olmuştu yağmurun da etkisiyle

Can verdi bana da, verdiği gibi çiçeklere


Dinledi hem benim hem de onun dertlerini

Öğüt vermeden, azarlamadan bizi

Sessizdin ama ısıttın ayaklarımı sen

O günden beridir üşümüyorlar zaten


Toprak, bir ilkbahar sabahında seher vakti

Kokusuyla büyüledi üstündeki uyanık kimseleri

Daha da sert bastım onları düşünürken ben

Üzerinde koşamayıp seni hissedemeyenleri


Eve Dönüş.


Yağmur tekrar bardaktan boşanır gibi yağsın

Giysilerim, ayaklarım, saçlarım yine ıslansın

Bıkmadan gülümseyeceğim yine de ben,

Zaman geçmiyor çünkü gülümsemeden…


Bir ilkbahar sabahında seher vakti

Tanrı ağlıyordu, toprak ve bir deli dinliyordu

Bir ilkbahar sabahında seher vakti

Delinin biri çıplak ayak yağmurda yürüyordu


Her yağmur yağdığında dışarıdadır bu deli

Hasta olmaz yağmurdan ama ağırdır bunun bedeli

Bulutla kaplı olmasındansa bırak da gök yere insin

Tanrının gözyaşları insanları korkutsun ama dinsin.

Arman Hilmioğlu

2 Ağustos 2009 Pazar

20 @ İstanbul

Koskoca veya küçücük 20 gün :) Hayatımın en güzel yazılarını yazdığım, en tatlı eğitimini geçirdiğim, ilk chat programını yazdığım (yakında hizmetinizde su an son ayarlamalar) en güzel hikayelerini okuduğum (kendi kutup yıldızını bul diye bi kitap kesinlikle alın kaçmaz) kesinlikle en çok rakı içtiğim, bağıra bağıra kanun, keman ve tefle beraber "Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım istanbulun" söylediğim, eve en erken 11'de geldiğim manyak ötesi güzel zaman dilimi. Böyle söyleyince küçücük oluyo işte :) Herşeyi bir yana hangi birinden başlasam bilemiyorum Rock'n Coke mu desem, fasıl mı desem, hatta bak şimdi aklıma geldi vapurda yağmur yağdı =)) iyi tanıyanlar bilir hastasıyımdır yağmurun böyle bi şans olur mu ya vapurda yağmur :) mükemmeldi tek kelime ile... O zaman sırayla gidelim, anlatıcak çok şey olunca. Önce Rock'n Coke.

Aslında sadece linkin park için gittiğim düşünülürse tahmin ettiğimden çok daha fazla eğlendim diyebilirim :) zaten çok erken gitmedim ben gittiğimde manga ve kartel sahnedeydi, ondan sonraki grupları dinledim işte, bildiğim şarkılarına eşlik ettim. LP çok bekletti işin doğrusu, yanımdaki elemanların küfürlerini unutamıyorum =) Chester'ın performansı mükemmeldi tek kelimeyle, özellikle (ki sanırım en kalabalık söylenen şarkılar oldular) Breaking the habit, What I've done, numb (bunun encore hali daha güzel) ve tabiki klasik "in the end" süperdi. özellikle numb intro başladığında yanımdakiler ağlamak istiyorum diyodu =) Sonuçta gittiğime fazlasıyla değdi, üstelik konser gününden bir gün önce tonla eşyayı taşıdıktan sonra bi de çağrıyla beraber muhabbeti de bulunca ya lanet olsun konsere "bi daha gelsinler" demiş olmama rağmen. Tabi sonra seneye ne olur belli olmadığından salla dedim ya gidip dinleyim. Heheh - in the end - çabuk verilen bir karar ve pozitif sonuç =) Rock'n Coke un en deli tarafı beni öldürecekler olsalar da aklıma gelmeyecek onlarca tanıdık insan görmüş olmam oldu, özellikle engin'e burdan çok çok selam ederim (bi de bana niye çadır kurmadın dedin ya abi helal olsun =) IBM ruhu bu işte :P

Rock'n Coke'u geçtikten sonra aslında gezdiğim yerleri özetlemek lazım ama o kadar çok yer var ki ve o kadar tatlı hikayeler hiçbirini özetlemek istemiyorum onları başka bi zaman yazarım artık.

Geldik eğitime. Aslında faydalıydı cidden bilmediğimiz şeyler öğrendik. Her ne kadar java üzerinde biraz gereksiz uğraştığımızı düşünsem de WebSphere ve RAD eğitimleri bence çok verimli geçti. Yarışmadan hatırladığımız arkadaşları görmek güzeldi :) (Mehmet Yavuz'a selamlar) Özellikle bütün kıbrıs ekibine eğitime kattıkları kahkahalar ve gözlerimizden gelen yaşlar için çok çok teşekkür ediyorum. Umarım seneye de aynı ekip fire vermeden bir eğitim yapılması durumunda katılabilir. IBM eğitimlerini Sibnet isimli bir firma veriyor, ve bu firma alanında uzman, sibnet sadece eğitim vermekle ilgilenirken, kardeş firması da yazılım yapıp satıyor. Sibnetten Kemal hocayı tanımak da çok keyifliydi, gerçekten çok eğlenceli bir öğretmen olup dersi sallamayan insanlara da herhangi bir tersliği olmadı. Üstelik bizle beraber güldü eğlendi, umarım eğitim alan herkes bir gün böyle bir eğitmenle çalışma şansı bulur. Eğitimler 9.30 da başlayıp 4.30 da bitti; hafta içi günleri gittik, hemen hemen iş saatleri arasında yani. her ne kadar zaman zaman Mehmet Yavuzun da katkıları ile 2 saatlik bir öğlen tatili yapmış olsak da bu saatlere sadık kalındı denilebilir. Çorbaların biraz gelişmesi lazm buradan yetkililere sesleniyorum, arka arkaya bezelye, brokoli, mantar, ıspanak vs çorbası yapılmaz. Araya bi şehriye, tarhana, domates benzeri çorbalar konulur ki insanların ağız tadı değişsin sürekli ot yemesinler.



Timur Chat: Az kaldı gençler (you know yourselves G&Ç). yaklaşık 2 yıllık bir süreçte gelişen kendi chat programımız olayının sörvır tarafını yazmaktayım. Kısa bir süre içerisinde kendi instant messaging programımız olmakla kalmayacak, aynı zamanda voice chat özelliği de eklendikten sonra bizleri skype'dan kurtarabilmeyi ümit ediyorum (ama tabi ki telefonları arayamayacaksınız, onu da yaparsam burda işim ne olm :P yapılır da kaynak lazım :))) Her neyse kısa süre içerisinde hazır olmasını tahmin ettiğim, öngördüğüm ayarlamaya calıştığım bu illet programı zamanı geldiğinde kullanırken çok keyif alacağımıza inanıyorum. Az biraz sıkın dişinizi heheh :) Adını "gaç" koymadım saçma sapan bi isim olmasın diye, onun yerine her baktığımızda gülümseticek bişi buldum "Timur" =) "What were the elephants doing in ankara" diyorum, burdan yıldırım bayezid'e bi selam çakıyorum, Timurun çadırında bi çay içiyorum ve devam ediyorum...


"We just fly away.." Kars. Çok az kaldı. Hatta o kadar az kaldı ki şimdiden kendimi özlediğim doğunun erkenden dağların arasından doğan güneşine, az oksijenli yüksek rakımına, kuru havasına, sayısız tarihi eserine, abuk subuk yerlerden gelen göçmenlerine, akşamları montlu balkon toplantılarına, büyük kuzenimle boğuşmaya, küçük kuzenimi ısırmaya ve tekrar ısırmaya, evin tatlı mı tatlı annesine, komik mi komik babasına; ve tabiki (and the oscar goes to!!) bendenizi büyütüp besleyen yumuşacık elli, yumuşacık yürekli inatçı mı inatçı bir tanelerin bir tanesi derdimi sesimden, sevincimi gözümden okuyabilen yek insan anneanneye sarılmaya çoktaaan hazırladım. Bu defa daha da çok okuyup geliyorum oraya, sizlere davut ile goliath'ın hikayesini, ani harabelerini, kars kalesini, rus sokağını, anlatcam, gezcez oraları beraber. İstanbuldan ikinci defa topunuzu selamlıyorum ve tekrar ediyorum kendinizi hazırlayın. 7-10 gün arasında kalmaya geliyoruz. We gonna rock your world :)