23 Aralık 2009 Çarşamba
Toruk Macto
7 Aralık 2009 Pazartesi
Kelebekleri İtmeyin!
3 Aralık 2009 Perşembe
Deşifre - Optimizasyon - Tahmin - Rüya Tabirleri
14 Kasım 2009 Cumartesi
Söz verilen yazı.
Söz verilen yazı.
Dün gece sözünü verdiğim yazıyı yazdım efem okuyabilirsiniz. Onlar ki en iyi günlerimizi beraber yaşadığımız insanlardır; öl dese ölünür kan bağı olmayan kardeşlerdir. Dün akşam Mr. G ile sohbetimiz esnasında epey bir gülmüş olmamın akabinde kendisine konuşulanların bir bölümünü uygun bir dille anlatacağıma söz verdim. İster istemez bazı yerleri kesmek, ve biçmek zorunda kaldım, ancak yine de yazarken çok eğlendim; onun da okurken eğleneceğine eminim. Hadi sohbete:
Mavi Domates: Alo ?
Mr. G: Alo.
Mavi Domates: Naber abi ?
Mr. G: İyidir hocam, senden naber ?
Mavi Domates: İyi, iyi nolsun ya.
Mr. G:
Mavi Domates:
Mr. G: Şimdi bana yalan söyleme, direğe çıktın di mi lan ? :) Olm sana demedik mi o kadarına gerek yok diye, herşeyin bi ayarı vardır diye.
Mavi Domates: Ha işim yok direğe çıktım, olm çılgın mısın sen ya ?
Mr. G: Belediyeye dava aç. Ağlasınlar.
Mavi Domates: Gelip evi yıksınlar sonra :P
Mr. G: Ee daha başka napıyosun ?
Mavi Domates:
Mr. G: Olm senin sepetin dolmuş artık.
Mavi Domates: Ahahahhah. O nasıl oluyo öyle ?
Mr. G: Ya şimdi ağacı düşün. Meyva topluyosun sürekli. Eğer sabırla yavaş yavaş toplayıp yersen hem aç kalmazsın. Ama ağacı sulaman lazım.
Mavi Domates: Çiş yapabilirsin mesela köküne.
Mr. G: Tabi.
Mavi Domates: Eee, sonra ?
Mr. G: Ya şimdi düşün, eğer ağaca girişirsen, bi defada çok meyve toplarsın; ama ağaçın ebesine atlanır.
Mavi Domates: Tabi. Girişmiceksin ağaca. Yavaş yavaş :)
Mr. G: İşte kimisi girişiyo, kimisi de hiç beslemiyo ağacı.
Mavi Domates: Benim sepet nası doluyo peki abi ?
Mr. G: Toplamaktan.
Mavi Domates: Allasen ?
Mr. G: Tabi abi. Ama işte ağaç da önemli bi faktör burda.
Mavi Domates: Peki benim ağaç olmam gerekmiyo mu ?
Mr. G: O durumda da hiç meyven kalmadı sebil gibi dağıttın çünkü.
Mavi Domates:
Mr. G:
Mr. G: İşte sen şöyle düşünceksin hocam; kapalı çikolata kutusu.
Mavi Domates: Ahahhahhah, manyak herif. Nası yani =)
Mr. G: Ya bak işte, zamanı geldiğinde oha burasında fındık varmış diyosun.
Mavi Domates: Olm ambalajda yazmıyo mu fındıklı diye ?
Mr. G: Hayır, kapalı ambalajı falan sürpriz herşey.
Mavi Domates: İyi bakalım. Neyse abi sanırım kitlesel bir yanılma yaşayacağız. Ben dahil :-}
Mr. G: Salla onları boşver, bi de dalga mı geçiyosun benle ya, 7 yaşında insanlar (düzeltir) çocuklar var, anca onlar inanır bunlara. 14 yaşındakiler öyle mi bak bakalım…
Mavi Domates:
Mr. G: …Evet eşşek gibiydi o iğneler.
Mavi Domates: İşte geçen gün öğrendim ben de, aklıma hemen sen geldin hocam ya. Yıllar sonra çözdüm anlayacağın olayı.
Mr.G: Heheh.
Mavi Domates: Bitti di mi, bişi kalmadı yani ?
Mr.G: Ha bitti, bitti. Kalbe gidiyomuş da durdu işte ya.
To Mr. G: I humbly request a comment on this little chat.
10 Kasım 2009 Salı
En sonunda =D
- bugün 10 kasım olmasından ötürü anıtkabir'in önünden geçen servis yolu kapatılır.
- bir adet Mavi Domates, bu yolun kapatıldığını görür, ve hayıflanır.
- aynı Mavi Domates hayıflanadursun, okuluna ait servis yolun kapalı olduğunu görür ve beşevler istikametine döner (bu normalde izleyeceği yol değildir.)
- Mavi Domates servisi kırmızı ışıkta yakalayacağına inancı tam olarak depar atmaya başlar.
- İyi bir kısa mesafe koşucusu olan Mavi Domates tam servisi yakalayacakken sol ayağının iç bölümü, önceden bir elektrik direğini tutmakla görevli olan yerdeki 8-9 cm uzunluğundaki vidaya takılır.
- Ayağının bir yerlere takılmasına, çarpmasına alışık olan er kişi okkalı bir küfür savurur; ancak daha bitmemiştir; çantasının sapı kopar.
- İyiki de o çantanın sapı kopmuştur çünkü o kopan sapla beraber çanta Mavi Domates'i akan trafiğe düşmekten kurtarır.
- Tabi akan trafiğin içerisinde Mavi Domates'in okuluna ait servis de vardır.
- Okkalı küfürlere devam eden Mavi Domates son olarak ayağının ne kadar ağrıdığını ve basamadığını farkeder.
- Ayağını çarpmaya alışık olduğundan, ayağının içinde olmaması gereken yumurta gibi bir şişlik sezer "eveeet sonunda çatlattık" diye gururla gülümser.
5 Kasım 2009 Perşembe
Şeker Cadı, Şeker Cadı, Şeker Cadı
22 Ekim 2009 Perşembe
ahahhahhahahahhh
11 Ekim 2009 Pazar
Karardı Karadeniz...

27 Eylül 2009 Pazar
Insomnia takes over.
2 Eylül 2009 Çarşamba
WebSitesi Update Edildi...
- Sisteme kayıt olan herkes birbirini görebilecek.
- İletiler çok sağlam ve çözülmesi neredeyse imkansız olan (süperbilgisayarlar vsvs) blowfish algoritması ile şifrelenmiş olacak.
- Çalışması için .NET framework 2.0 gerekli olacak.

27 Ağustos 2009 Perşembe
Çocukluk Hayali Dediğin Böyle Olur =)

16 Ağustos 2009 Pazar
Gofretlerin Erimediği Yer
There and back again :P Bu kadar küçük bir yer ile ilgili anlatılabilecek bu kadar çok şey çıkması bile çok enteresan aslında. Evet, soğuk (bakkal amcanın söylediği kadarıyla eski soğuklar kalmamış şimdilerde sadece -30 falan oluyomuş). Bir o kadar da sıcak (o kadar ki sıfır uzunlukta olan saçlarım beni deli gibi güneş ışığından koruyamadığı için merhemlerle beraber uyudum 4 gün :) Sen git deniz kenarında o kadar yer varken yanma istanbulun sıcağında bişi olmasın, sonra git kızar hem de karsta ! Bu arada yazının başlığı tamamen doğru gofretler karsta erimiyo (sevgili kuzenime selam ederim :P ), çok güzel bişi yazın ortasında aldığınız gofreti güneşe bırakmanıza rağmen havanın muntazam seyrinden dolayı erimiyo :) özellikle de yağmurlarını sevdim karsın, hava çok açık gibi görünürken birden bire yağmur yağabiliyo. nüfusu 77000-80000 arasında yaklaşık 40 civarında tarihi rus binası var, ve çok güzel görünüyorlar, şehirde çarpık kentleşme yok; asfalt yok yerler hep arnavut kaldırımı dedikleri düzgün dizilmiş taşlarla kaplı. "Ağustosta karstayım" şeklinde vermiş olduğum beyanatı da yerine getirebilmenin memnuniyeti ile bugün döndüm ankaraya. Oranın temiz havasından sonra, ankaranın havası bayat geldi gerçekten. İnsanları çok sıcakkanlı; zaten kars etnik olarak çok yönlü bir şehir; ermeni-rus-türk-gürcü vsvs karışık yaşıyorlar, gerçi benim kulağıma pek de Türkçe'den farklı bir dil çalındı diyemem. Bir ucundan diğer ucuna yürüyerek gidebiliyorsunuz !!! Yani ankaranın keçiören semti kars kadardır desek doğru olur sanırım. Biz kaldığımız yerden kaleye kadar yürüdük mesela, kalenin girişindeki yokuşu tırmanmadan önce havariler kilisesi var, tabi ki camiye çevrilmiş; kale de çok güzel inşa edilmiş bütün karsı görüyor, insanın derebeyi olası geliyor gerçekten :)
Gidebilecekler için (gitmişler için de tabiki) aygır gölü gerçekten görmeye değer. Oradayken efsanelerini de dinlemek çok keyifliydi; suyun dibi olmadığını (30m civarındaymış) ve derinlerde insanı tek seferde yutabilecek kadar büyük balıklar yaşadığını söylüyorlardı (yok artık lebron james) ama gölün çok sakin ve dinlendirici bir etkisi var gerçekten. Zaten o etki yüzünden (bir de elimle balık yakalamış olmam var tabi) kafamın yandığını hissedemedim ya =) Diğer bütün makine değmemiş şehirler gibi çok sakin bir ortamı var Kars'ın, trafik yok; nüfusun büyük bölümü geçimini hayvancılık ile sağlıyor. Aynı zamanda kışın da Sarıkamış kayak tesislerine ev sahipliği yapan bir kent burası, yani kayak da bir geçim kaynağı sayılabilir.
Hazır kayak demişken, oradaki arkadaşlar o kadar sıcakkanlı ve yardımsever, konuksever davrandılar ki; buradan isimlerini vermesemde Mr. facia ve Mr. adrenalin diyelim şimdilik; kışın da sarıkamış'a giderek rüzgar sörfü yapabilen kişilerin snowboarda olan sözde yatkınlığını(says Mr. adrenalin) teste tabi tutucam diyebilirim. (bir aksilik olmadığı sürece bunu da verilmiş sözler listesine yazabiliriz sevgili teyzeciim ve enişteciiim :P)
Gelgelelim iki tane eksi noktaya kars ile ilgili. Birincisi (bundan çok emin olmamakla beraber) yetkin bir sağlık hizmeti veren kuruluş yok. Tabi ki en iyisi üniversite (Kafkas) ancak onun haricinde insanların acil bir durumda koşup sağlığını ve dolayısı ile kendisini emanet edebileceği herhangi bir yer yok. İkincisi de sinema yok =D Bir tane olarak gözüken sinema şu anda kapatılmış durumda ve hizmet vermiyor. Aklıma gelmişken Kars'ta sadece bir tane cadde var =D "The Cadde" :P Evet doğru okudunuz, sadece bir tane, her ne kadar baya uzun olsa da bir tane var işte :) Ben Kars'ı gayet yaşanabilir bir yer olarak buldum, hem de medeniyet ve beşeriyetin göbeği istanbuldan ve ankaradan sonra görmeme rağmen. Çok tatlı bir yer; üstelik insan hayatında kaç kere 1.5-2 m kar yağdığını görebilir ki :)
Bir terslik olmazsa pek sayın kuzen atom karınca'ya burdan ayaklarına iki tane snowboard bağla diyorum, aralık-ocak civarında bir zamanda yine ordayız diyorum, limon'u çok çok öpüyorum, Mr. adrenalin ve Mr. (kitlesel) facia abilere de umarım balık tuttuğunuzdan daha iyi kayak yapabiliyorsunuzdur diyorum. (elimle tuttum olm heheheh)
8 Ağustos 2009 Cumartesi
Midyelerle doyan martılara ve kedilere :)

Sağanak yağmurdan keyif alan herkese :)

Tanrı’nın Gözyaşları
Uyanış.
Uyandım, sabah olmuş olması gerekiyordu
Karanlıktı hava, ilk başta soğuk gibi geliyordu
Penceremi araladım yavaşça, bir şimşek selamladı beni
Işığı ve çiseleyen damlalar kamaştırdı gözlerimi
İki katlıydı evimiz, aşağı kata koşardım ben
Kapıyı açıp toprağı koklardım hemen…
Güneş doğmamıştı, herkes hala uyuyordu
Yağmur gökyüzünü yavaşça griye boyuyordu
Uyandım bir ilkbahar sabahında seher vakti
Sıvıştım evden uyandırmadan kimseleri
Ne bilsinler sabahın köründe uyanıvereceğimi
Binaların çatısından yağmuru dinleyeceğimi
Yağmur.
Sıcacıktı, ama çıplaktı ayaklarım
Yoktu patiklerim veya çoraplarım
Kısaydı saçlarım, ama alışıktılar yağmura
Her yağdığında altındaydım nasıl olsa
Yavaşça; adım adım, şıpırtıları dinleyerek
Kafama çarpan her damlanın hakkını vererek
Ama asla korkmadan, ve hep şemsiyesiz
Yürürdüm yağmur altında sessiz sessiz
Yağmur, bir ilkbahar sabahında seher vakti
Hissettim damlalarını, dinledim sesini
Daha da ıslandım onları düşünürken ben
Yağarken seni hissedemeyenleri
Toprak.
Ezeli dostum toprak, işte yine ben geldim
Üşüyor ayaklarım artık ama önemsemeyeceğim
Yumuşacık olmuştu yağmurun da etkisiyle
Can verdi bana da, verdiği gibi çiçeklere
Dinledi hem benim hem de onun dertlerini
Öğüt vermeden, azarlamadan bizi
Sessizdin ama ısıttın ayaklarımı sen
O günden beridir üşümüyorlar zaten
Toprak, bir ilkbahar sabahında seher vakti
Kokusuyla büyüledi üstündeki uyanık kimseleri
Daha da sert bastım onları düşünürken ben
Üzerinde koşamayıp seni hissedemeyenleri
Eve Dönüş.
Yağmur tekrar bardaktan boşanır gibi yağsın
Giysilerim, ayaklarım, saçlarım yine ıslansın
Bıkmadan gülümseyeceğim yine de ben,
Zaman geçmiyor çünkü gülümsemeden…
Bir ilkbahar sabahında seher vakti
Tanrı ağlıyordu, toprak ve bir deli dinliyordu
Bir ilkbahar sabahında seher vakti
Delinin biri çıplak ayak yağmurda yürüyordu
Her yağmur yağdığında dışarıdadır bu deli
Hasta olmaz yağmurdan ama ağırdır bunun bedeli
Bulutla kaplı olmasındansa bırak da gök yere insin
Tanrının gözyaşları insanları korkutsun ama dinsin.
2 Ağustos 2009 Pazar
20 @ İstanbul


